9 Aralık 2007 Pazar

Çorum adının öyküsü




Çorum adının bugünkü konuma geçişinin öyküsü çeşitlidir. Önceleri kent büyük bir zelzele ve sel felaketine uğramış, yer ila yeksan olmuştur. Bundan sonra kent halkı Müslüman dinini kabul etmiş, ancak Danişmend Ahmet Gazi'nin kuşatması sırasında Bizans valisi Nestor ile anlaşan yerli halk bu kez Hıristiyan dinini kabullenerek, Ahmet Gazi'ye oyun oynamışlardır. Sel ve zelzele felaketinin gelişiyle ilgili bir yakıştırma yapılarak yerli halka CÜRÜMLÜ adı verilmiştir. Daha sonra isim ÇORUMLU olarak değiştirilmiştir. Bir başka öykü ise, Danişment Ahmet Gazi'nin fetihten sonra Çorum ve havalesine Türkmenlerin Alayuntlu neslinden oymağını reisleri İlyas bey'le yerleştirdiği ve Çorum'lu adının daha sonra Çorum olarak değişmesi sonucu ilin isimin kalmış olmasıdır.Evliya Çelebiye göre ise kentin adınını Çorum ve Çevri-Rum deyişlerinin değişmesi sonucudur. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi sonrası, Türkmen boylarının Çorum ve yöresini otlak ve yayla olarak kullanması yerli halkın (genelde hıristiyan'dır) göçe zorlanmış olması Evliya Çelebiyi bir bakıma haklı çıkarır gibi olmaktadır. Çorum'a yarleşen Türkmen boylarının en önemli işlevlerinden birisi 1. ve 2.haçlı seferlerine karşı koymaları ve haçlı ordularını hırpalamış olmalarıdır.Çorum'un Tarihi Çorum ili Karadeniz bölgesinin İç Anadolu'ya açılan kapısıdır. Beşbin yıllık tarihi geçmişe sahiptir. Hititlerin başkenti Hattuşa Boğazkale ilçesindedir. Alaca ilçesi Alacahöyük ve Ortaköy ilçesindeki Şapinuva'da Hitit medeniyetinin çok değerli kalıntıları vardır.Çorum tarihi varlığı yanında eşsiz doğa güzelliklerine sahiptir. Kargı, Abdullah, İskilip, Bayat ve Osmancık yaylaları önemli piknik ve dinlenme alanları olup,Çatak Milli Tabiat Parkında kayak tesisi mevcuttur.KÜLTÜR VE TURİZM FAALİYETLERİ OLGUSU İÇİNDE İL VE ÇEVRESİNİN YERİ Eski ve köklü bir kültür yapısına sahip olan Çorum birçok medeniyetlere beşiklik etmiştir. Tarihi paleolitik devre kadar uzanan ilde, M.Ö. 4000'li yıllardan itibaren aralıksız iskan edildiği görülür. Çorum, pekçok uygarlıkların kalıntısını saklayan açık hava müzesi durumundadır. Anadolu'nun yerli kültür sanat geleneğini devam ettiren kentin en önemli Turizm merkezi Hititlere başkentlik yapmış olan BOĞAZKÖY'dür.İlin Kültür ve Turizm yönünden odak noktasını oluşturan Boğazköy ve Hititlere ait diğer kent kalıntıları ile tarihi yapılar turizmi canlı tutan etkenlerdir. İl'in önemli olan diğer özelliği Karadeniz Bölgesi'ni İç Anadolu'da bulunan turizm merkezleri ile diğer turistik merkezlere bağlayan yol üzerinde geçit durumunda bulunan İlimiz turizm açısından gerekli yatırımları beklemektedir. Çorum Anadolu'nun yerli kültür ve sanat geleneğini devam ettiren, çeşitli uygarlık kalıntılarını saklayan açık hava müzesi özelliğini taşır. Çorum ve çevresi aslında tümüyle arkeolojik kazılar sonucu Çorum ve yöresinin tarihi geçmişini aşağıdaki biçimde sıralayabiliriz.PALEOLİTİK ve NEOLİTİK DEVİRLER (Yontma ve Cilalı Taşa Geçme Devri): Çorum'da dağınık ve az sayıda bulunan bazı taş aletler, bu bölgede yontma taş çağında (Paleolitik) insanın da yaşamış olduğunu ve yine bu çevredeki münferit buluntular Cilali Taş Devrinde (Neolotik) yerleşimin varlığını gösterir.KALKOLOTİK DEVİR (Maden-Taş Çağı): M.Ö. 5000-3000 Çorum ve çevresinde ilk yerleşim M.Ö. 4000 yıllarında kalkolotik dönemin 4. aşamasına rastlar. Yörede kazısı yapılan merkezlerin hemen hepsinde kalkolotik çağa ait kap, kacak ve bakırdan yapılma malzeme ele geçmiştir. Her antik yerleşimin altında kalkolotik bir döneme rastlanılması doğal bakırın yörede varlığına bağlanabilir.Ayrıca yörede diğer zengin maden yataklarının bulunması teknoloji evrimini çabuklaştırmıştır. Böylece zengin etnik guruplara ve krallıkların ortaya çıkarmasına neden olmuştur. Bu devir eserlerine Alacahöyük, Büyük Güllücek, Boğazköy, Eskiyapar, Kuşsaray'da rastlanmıştır. Yerleşimler bu dönemden itibaren devamlılık göstermiştir.TUNÇ ÇAĞI (Maden Devri) M.Ö. 3000-1200 Çorum İlinin antik tarihinde en önemli dönem Tunç çağıdır. Saf bakırlı yetinmeyip, maden filizlerinin arıtılması ve arıtılan madenlerle alaşım yapılması insan yaşamının en önemli evrelerinden biridir. M.Ö. 3000 yıllarına kadar süren bu dönem üçe ayrılır Eski, Orta, ve Genç devirleridir.Eski Tunç Devri (M.Ö. 3000-2000) M.Ö. 3000 yıllarında Anadolu'da etrafı surlarla çevrili kent devletlerinin yaşadığı bilinmektedir. Çorum ve çevresinde etrafı surlarla çevrili pek çok kent devletinin varlığı yapılan arkeolojik kazılarla belirlenmiş durumdadır. Başlangıçta nadir eşyanın yapımında kullanılan Tunç, halka kadar inmiş değildi. Eski Tunç 1. evresinde bazen bakır devir de denmektedir.Bu devre 500 yıl kadar sürmüştür. Bu sürenin sonunda Tunç eşyalarının yapımı ve kullanımı bollaşmaya ve halka maledilmeye başlar. Bu dönemde Eski Tunç 11. dönemi denir. 2500-2300 yılları arasındadır.Alacahöyük bu dönemin en zengin kent beyliklerinden biri olarak karşımıza çıkar. Eski Tunç 111. döneminde (2300-2000) Anadolu çok sayıda kent beyliklerinden oluşan oldukça renkli etnik bir görünüm sunan kavimler topluluğu halindedir. Anadolu'da bu devrede henüz yazı bilinmediğinden,bu yörede bu denli zenginlik beylikleri kurulmuş olan Hitit'lerin çivi yazılı belgelerinden, öğrendiğimize göre Hattilerdir. Bu dönemde yaşayan kavmin Anadolu'daki ismi en eski bilinen yerli kavmi olduğu karşımıza çıkmaktadır.Orta Tunç Devri Orta Tunç Devri Anadolu'da Asur Ticaret Kolonilerinin ve Eski Hitit Devletinin ortaya çıktığı dönemdir. Eski Tunç çağından yazının çıkmasıyla ayrılır.ASUR TİCARET KOLONİLERİ ÇAĞI (M.Ö. 1950-1850) M.Ö. 11. bin yılı başlarında Anadolu zengin ve o çağın bayındır ülkelerinden biridir. Anadolu'nun bu durumunu bilen Mezopotamyalılar Asur Devletinin önderliğinde bir ticaret ilişkisi içine girdiler. Ticaretin devamlılığının sağlanması için Asurlular bazı Anadolu kentlerinin yanına 9 tane pazar kenti "KARUM"lar kurmuşlardır.Boğazköy'de Hattus Karum adıyla kurulan kent bu ticaret merkezlerinden biriydi. Bu kurumlar Asur'a bağlı olup, tüccarlar ve ticarethane ve yol güvenliği için yerli beylere vergi ödüyorlardı. Bu ticaret ilişkileri Anadolu'yu kültürel, ekonomik ve politik yönden etkilemiş M.Ö. 11. bin yıllarından Anadolu yazıyı tanıyarak Tarihi Çağlarına girmiştir.Bu çağ sanatında silindir, damga, mühürler, tabletler, insan ve hayvan heykelcikleri ile hayvan biçimli içki kapları (rython) özellik taşır. Çanak Çömlek sanayii, çarkın kullanılmasıyla büyük gelişme göstermiştir. Anadolu'da yaşamakta olan sanat, yerli gelenek ve görenekler mezopotamyadan gelen etkilerle gelişmiş yeni bir ruh ve boyut kazanarak daha sonraki Hitit sanatının temelleri atılmıştır.HİTİT ÇAĞI M.Ö. 1650-1200 Asur Ticaret kolonileri dönemi Anadolu'da sosyal ve siyasal yeni görünüşlerin doğmasını sağlamış, beyliklerle yönetilen Anadolu'da mezopotamya'daki gibi merkezi devlet fikri gelişmiş ve iç mücadelerle başlamıştır.Hint Avrupalı bir kavim olan ve M.Ö. 1850'lerde Anadolu'ya gelen Hititler; önceleri Anadolu'nun yerli halkı yanında paralı asker olarak çalışmışlardır. Asurluların Anadolu'dan çıkmak zorunda kalmaları sırasındaki mücadelelerde askeri ve idari yönden temayüz ederek devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu'nun yerli halkıyla kaynaşan Hititler, Anadolu'daki beylikleri birleştirip, siyasi birlik sağlayıp Hitit Devletini kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna, başkenti Çorum İli Boğazkale İlçesi Boğazköy (Hattusas)dür. Hititlerin adı Anadolu'nun yerli kavmi olan Hattilerden gelmektedir.Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hititler Anadolu'da hakimiyeti kurduktan sonra Suriye'ye seferler yapmışlardır. Mısır'la yaptıkları Kadeş Savaşı sonrası, tarihteki ilk yazılı anlaşma olan Kadeş Anlaşmasını yapmışlardır.Hitit Devletinin kuruluşundan itibaren sanattaki mezopotamya'lı unsurlar kaybolmaya başlayıp, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta boyutlar büyümüş anıtsal ve monimental eserler ortaya çıkmıştır. Büyük Mabetler, Saraylar, Sosyal Yapılar, kaya kabartmaları ve ortosdadlarla önceki sanattan ayrılır. M.Ö. 1200 yıllarında deniz kavimleri gücü ve kuzeyden Kaşka saldırılarıyla zayıflayan Hitit Devleti yıkıldı. Başta Boğazköy olmak üzere bütün Hitit şehirleri yakılıp talan edildi.FRİG ÇAĞI Hitit Devleti'nin yıkılışından sonra Anadolu'da 300 yıllık bir karanlık devir yaşanmıştır. M.Ö. 800 yıllarında Asur kaynaklarından "Muşki" olarak geçen Frigler, merkezi gordion olmak üzere Kızılırmak yayı içindeki bölgede bir devlet kurarak tarih sahnelerine çıkmışlardır.Friglerin Çorum İlindeki önemli yerleşme merkezleri Pazarlı, Boğazköy, Alacahöyük ve Eskiyapar'dır. Bu çağın önemli bir özelliği de, demirin uygarlığa bu çağda girmesi ve Demir Çağına Friglerle başlanmasıdır. M.Ö. I!. Yüzyılın ilk yarısında Kimmerler tarafından yıkılan Frigler; Kültür ve sanattaki etkinliklerini M.Ö. 330'da Büyük İskender'in Anadolu'yu ele geçirmesine kadar devam etmişlerdir.FRİG SONRASI Kimmerlerin Frig devletinin yıkılmasından sonra Çorum ve çevresi İran'da bir devlet kuran Med'lerin daha sonra da Pers'lerin hakimiyetinde kalmıştır. M.Ö. 276'da Trakya üzerinden geldikleri sanılan Galatlar, Çorum ve çevresinde Hitit ve Friglerden sonra en çok iz bırakan devlettir. Konfedarasyonla yönetilen galatların, Çorum ili dahilindeki merkezleri Tavium, İskilip Avkat ve Nefes Köydür.Roma İmparatoru Julius Cesar zamanında bu bölgede Romalıların eline geçmiş ve M.S. 395'te Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Çorum ve civarı Roma (Bizans) İmparatorluğu'nun hissesine düşmüştür. Bu devirde Çorum'un adının Yonkinya olarak görmekteyiz.ÇORUM'UN TÜRK YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türk beylikleri birçok koldan Anadolu kalelerini Bizanslılardan almışlardır. Çorum ve çevresini Türkler tarafından fethi konusunda iki ayrı görüş vardır. İlk görüşe göre; Çorum ve çevresi Danişment Ahmet Gazi tarafından 1075 yılında feth edilmiştir. İkinci görüşe göre; Melihşah'ın ümerasından Emir Tutak ve Emir Altuk'un Çorum'u fethettikten sonra yeni fetihler için Bağdat'a tayin edildiği ve Ahmet Gazi'nin bundan sonra bu bölgenin yönetimine getirildiği biçimindedir.DANİŞMENT BEYLİĞİ DÖNEMİNDE ÇORUM Danişmentliler Anadolu Selçuklularına bağlı olarak Çorum'da içinde olmak üzere Sivas, Tokat, Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Yozgat çevresinde hüküm sürmüştür. Çorum ve çevresinde Danişment beyliğinin en önemli olayları Haclı seferlerine karşı mücadeledir. Danişment beyliği, 11. Kılıç Arslan tarafından 1178 yılında Anadolu Selçuklu devletine bağlanmıştır.ANADOLU SELÇUKLULARI DÖNEMİNDE ÇORUM 11. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Çorum'un idari bölümlerinden Serleşkerlik (Bölge Komutanlığı ve Sancak Beyliği) olduğu ve başında Hatirüddin Zekeriya adlı bir komutanın bulunduğu bilinmektedir.Anadolu Selçuklu Devleti 1243 Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenildikten sonra Anadolu'da karışıklıklar çıkmış, 1276'da Kunduz Bey'in Oğlu Emir Celalettin Çorum'daki Moğolları yenerek Çorum ve Amasya'yı kurtarmıştır. Çorum'daki Kunduzhan Mahallesi adı da bu Bey'e ilişkin olarak verilmiştir.OSMANLILARA KADAR ÇORUM Selçuklu Devleti 1308 tarihinde yıkıldıktan sonra Çorum Anadolu'da kurulan beyliklerden Eretna Beyliğinin daha sonra Kadı Burhanettin Ahmet Devletinin yönetimi altına girmiştir. Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt Anadolu'da birliği kurmaya çalışırken 1398'de Çorum, Osmancık ve İskilip'ten sonra Amasya'yı da alarak oğlu Çelebi Mehmet'i Amasya'ya Vali atadı.OSMANLILAR DÖNEMİNDE ÇORUM Çorum, Yıldırım Beyazıt'ın fethinden Cumhuriyete kadar Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Ankar Savaşından sonra Timur'un himayesinde Amasya'da egemenliğini yürüten Çelebi Sultan Mehmet, Çorum'da bir subaşılık kurarak tüm bu çevreyi Osmanlı yönetiminde tutmuş, 1413 yılında Anadolu'da birliği sağladıktan sonra, oğlu 11. Murat'ı Amasya'ya Vali atamıştır. Bu dönemde Çorum Sancağı'da Amasya'ya bağlı idi. Çelebi Mehmet'ten Osmanlılar'ın yıkılışına kadar geçen süre ile ilgili yeterli bilgi ve belgeye sahip olmamakla birlikte, XVl. Yy'dan sonra meydana gelen Celali İsyanları nedeniyle Çorum'un yeterince gelişemediği de bir gerçektir.Hitit Siyasi TarihiM.Ö. 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerli Aglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ di.Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir. M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadolu’ya kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır.Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (M.Ö 1800-1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara kralı Anitta, Hattuş Krali Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır. “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı’nın laneti üzerinde olsun.”Hattuşa M.Ö. 17. yy.’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde Hurri Ülkesine karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.Ancak, Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdı.Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini “Orta Krallık” adı verilen dönem izler. Bu dönem krallarından Tuthaliya I ve Arnuvanda I’in dikkatleri zaman zaman Hitit etki alanının Batı Anadolu’ya uzanması yolunda yoğunlaşmışsa da Hititler I. Hattuşili ve I. Murşili’nin başarılarından sonra, yeniden Kuzey Suriye’de etkili olma isteğinden vazgeçmemişlerdir. Tuthaliya’nın Ege Kıyılarında Aşşuva’ya dek uzanan başarılı bir askeri harekatının anlatıldığı, savaş ganimeti olup Çorum Müzesi’nde sergilenen tunç kılıç üzerindeki yazıt, bu anlamda yorumlanmaktadır..Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’ la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliya’nın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı’ na katmıştır. Kaşka’ larla savaşmış, Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştir.II.Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır. Bu arada Asur, Yukarı Mezopotamya’nın batısında Yukarı Belih Bölgesi’ne ve onu sınırlayan Kargamış’a kadar etki alanını genişletmişti.Büyük Kralın 9. hükümdarlık yılında Kargamış’ı yöneten Piyaşşili, Kizzuvatna ülkesinde, birlikte bir kült törenine (dini tören) katıldıkları sırada öldü. Suriye’de huzursuzluklar tekrar başladı, Kral’ın ordusunun başına geçerek Kargamış’a gelmesi ve Piyaşşili’nin oğlunu tahta geçirmesiyle Kargamış Ülkesi’ni düzene sokmuş ve Kuzey Suriye yeniden Büyük Hitit Kralı’nın sıkı denetimi altına girmiştir.Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen11. Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür. O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır. Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurru bölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı. (M.Ö. 1274)Günümüzde Mısır’ daki Abydos, Luksor, Abu Simbel’in duvarları ve Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’ nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II.Ramses’in Hitit Kralı II. Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşik etmektedir.Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur. Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkenti Tarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır. Büyük Kral ile imparatorluğun ikinci adamı Hattuşili arasındaki uzlaşmacı tutum, zamanla bozulmuş ve Büyük Kral’ın, amcası Hattuşili tarafından tahttan uzaklaştırılmasına neden olmuştur.III. Hattuşili bu durumu tanrıların karar verdiği bir “Hak Sorunu” olarak göstermiştir. Yasal bir biçimde tahta geçmediğinin bilincinde olduğu için III. Hattuşili, dini ve diplomatik görevlerine çok sıkı bir şekilde bağlıydı. Kült (Tapınma, ibadet) görevlerinde Büyük Kraliçe Puduhepa kendisine yardımcı olmaktaydı.Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma’ dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır.Akadca yazılmıştır. Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyava karşısındaki konumunu güçlendirmiştir.Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III.Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi. Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliya seçilmişti.Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya’ nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir.Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Anadolu’daki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir.Arkeolojik araştırmalarda Hitit yerleşimlerinde bulunan yazılı belgeler, Anadolu’da aynı dönemde (M.Ö. 1800’ lü yıllarda) Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçe’den başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin, ayrıca Hurrice, Hattice ve Akadca’ nın yazı dili olarak kullanıldığını göstermektedir. Çivi yazısı ile yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı bir başka yazı türü de Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıdır.Hititlerin kullandığı ve Mısır hiyeroglifinden tamamen farklı olan bu hiyeroglifte, heceler hatta kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu. Hiyeroglif daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilmekteydi. Hititlerde okur yazarlık yalnızca çok küçük bir gruba ait bir beceri olarak kabul edilirdi. Çivi yazısını kralların da (LUGAL.GAL) okuyamadıkları, aldıkları mektupların sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan “sesli oku” ibaresinden anlaşılır. Çivi yazısıyla yazılmış metinler arasında yıllıklar, törensel metinler, tarihi olaylara ilişkin belgeler, antlaşmalar, bağış belgeleri ve mektuplar vardır.Bu yazı kil tablet üzerine, kalem yerine kullanılan sivri uçlu bir araçla, kil henüz ıslakken kazılarak yazılıyordu. Kil tabletlerin, özellikle yangın geçirip sertleşmiş olanları, günümüze kadar iyi durumda gelmiştir. Ahşap ve maden tabletlerin varlığı yine metinlerden bilinmektedir. Hattuşa’da 1986 yılında bulunan ilk madeni tabletin üzerinde “Hitit Kralı ile Tarhuntaşşa Kralı arasındaki bir antlaşmanın” metni vardır.Hitit DiniHitit dini çok tanrılı bir dindir; panteonun (tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır.Hititler’ de tanrılar tıpkı insanlar gibidir. Fiziki şekilleri insan gibi olduğu kadar, ruhen de onlarla aynı olup, insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmal edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezalandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı- insan ilişkilerini bey - hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.Hitit devletinin panteonu Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur.Hitit devletinin başlangıcından itibaren baş tanrı, fırtına tanrısıdır (Teşup). Kozmik dönemi (kainatı) sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan fırtına tanrısıdır. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.Siyasal yapısı itibariyle Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. Yönetimin politik organı Panku’dur (İmparatorluk Meclisi). Herhangi bir politik sorun olduğunda Panku Kral tarafından toplantıya çağırılmaktaydı.Hitit Kraliyet ailesi, dışarıya karşı kapalı bir topluluk değildi. Krallık kalıtsaldı, ancak, Kral olabilecek birinci ve ikinci dereceden erkek olmaması durumunda, birinci dereceden bir prensesin eşi de Kral olabilirdi. Kral tarafından belirtilen veliahdın Panku’nun onayını aldıktan sonra bağlılık yemini etmesi gerekiyordu. Krallık yanında, kurumsallaşmış bir Kraliçelik de vardı. Kraliçenin politik hayatta önemli görevler üstlendiği III. Hattuşili’nin eşi Puduhepa’nın icraatlarından anlaşılmaktadır. Ancak Hitit devlet yapısında Kral, mutlak güçtü.Hitit İmparatorluğu’nun YapısıSiyasal yapısı itibariyle Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. Yönetimin politik organı Panku’dur (İmparatorluk Meclisi). Herhangi bir politik sorun olduğunda Panku Kral tarafından toplantıya çağırılmaktaydı.Hitit Kraliyet ailesi, dışarıya karşı kapalı bir topluluk değildi. Krallık kalıtsaldı, ancak, Kral olabilecek birinci ve ikinci dereceden erkek olmaması durumunda, birinci dereceden bir prensesin eşi de Kral olabilirdi. Kral tarafından belirtilen veliahdın Panku’nun onayını aldıktan sonra bağlılık yemini etmesi gerekiyordu.Krallık yanında, kurumsallaşmış bir Kraliçelik de vardı. Kraliçenin politik hayatta önemli görevler üstlendiği III. Hattuşili’nin eşi Puduhepa’nın icraatlarından anlaşılmaktadır. Ancak Hitit devlet yapısında Kral, mutlak güçtü.Kadeş Savaşı ve Barış AntlaşmasıM.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş Barış Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö.1269) Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin mührü de vardır.Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır’da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy (Boğazkale) kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup Istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.Kadeş antlaşmasının Hattuşa’da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New York’ta Birleşmiş Milletler Binasında asılıdır.Kadeş Antlaşması Metni“Mısır Memleketi Kralı, Büyük Kral, Kahraman Ra-maşe-şa mai Amana’nın Hatti memleketlerinin büyük Kralı Hattuşili ile iyi dostluklarının , kardeşliklerinin ve büyük krallıklarının devamı için yaptıkları antlaşmadır.Bunlar, Mısır memleketi Büyük Kralı, bütün memleketlerin kahramanı, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman Minmua-rea’nın oğlu, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman Min-pahirita’rea’nın torunu, Rea-Maşeşta-Mai Amana’nın, Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral, Murşili’nin oğlu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kralı, kahraman Şuppiluliuma’nın torunu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kralı, kahraman Hattuşili’ye söylediği sözlerdir.Aramızda daima olarak iyi kardeşlik ve iyi sulh kurdum. Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebetlerde iyi kardeşliğin ve iyi sulhun tesisi için şunları söylüyorum: İşte, Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince, ezelden beri tanrı onlar arasında düşmanlığa müsaade etmediğinden antlaşma ebedidir. Büyük Kral, Mısır memleketi Kralı, Rea-Maşeşa Mai Amana, güneş ve fırtına tanrılarının münasebeti gibi öyle edebi bir münasebet tesis etti ki, o aralarında daima düşmanlık yapmağa mani olur.Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana gümüş bir tablet üzerine kardeşlik Hatti memleketi Kralı, büyük Kral Hattuşili ile bugünden itibaren aramızda iyi sulh ve iyi bir kardeşlik tesisi için bir muahede yaptı. O benim kardeşimdir, ben de onun kardeşiyim ve onunla daima sulh halindeyiz. Bize gelince: Bizim kardeşliğimiz ve sulhumuz evvelce Mısır memleketi arasındaki sulh ve kardeşlikten daha iyi olacaktır.Bak, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili ile sulh ve kardeşlik halindedir.Bak, Mısır memleketi Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana’nın oğulları Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili’nin oğulları ile ve kardeşleri ile sulh ve dostluk daimidir. Onlar da bizim gibi kardeş ve sulh halindedir.Mısır memleketiyle Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince: Onlarda bizim gibi daima kardeşlik ve sulh halindedirler.Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana istikbalde her hangi bir şey almak için Hatti memleketine girmeyecektir. Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili de istikbalde herhangi bir şey almak için Mısır memleketine girmeyecektir.Bak Güneş ve Fırtına tanrılarının Mısır memleketi ile Hatti memleketi için getirmiş oldukları ilahi nizam, onlar arasındaki sulh ve kardeşliktir, düşmanlık değildir. Bak Mısır memleketi Kralı; Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana bugünden itibaren iyi durumu muhafazada sebat edecektir. İşte Mısır memleketi Hatti memleketi ile daimi sulh ve kardeşlik halindedir.Eğer yabancı bir memlekette bir düşman Hatti memleketine gelirse ve Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili bana “Ona karşı koymak için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana piyadesini süvarisini gönderecek onu öldürecek, Hatti memleketi için ondan intikam alacak.Eğer Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili tâbi beylerine kızarsa, onlar ona karşı bir kusurda bulunursa Mısır memleketi Kralı Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana’ya haber gönderirse Mısır memleketi Kralı piyadesini ve süvarisini ona gönderir. O kimlere kızmışsa onları imha eder.Eğer dış memleketlerden yabancı bir düşman Mısır Kralı kardeşin Rea-Maşeşa Mai Amana’ya ve Mısır memleketine karşı gelirse ve onun kardeşi Hatti memleketi Kralı Hattuşili’ye “Ona karşı koymak için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Hatti memleketi Kralı Hattuşili piyadesini, süvarisini gönderecek ve benim düşmanımı öldürecek.Eğer Mısır Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana tâbi beylerden birine kızarsa, onlar ona karşı birleşirlerse ve ben Hatti Kralı kardeşim Hattuşili’ye “Haydi” dersem Hatti memleketi Büyük Kralı Hattuşili piyadelerini ve harb arabalarını gönderecek, o kimlere kızmışsa onların hepsini mahvedecek.Bak, Hatti memleketi Kralı Hattuşili’nin oğlu babası Hattuşili’nin bir çok senelerinden sonra Hattuşili’nin yerine Hatti memleketi Kralı olacak. Eğer Hatti memleketinin asilzadeleri ona karşı birleşirlerse Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana piyadelerini ve harp arabalarını Hatti memleketinin hatırı için onlardan intikam almak üzere gönderecek. Hatti memleketinin Kralının ülkesinde asayişi temin ettikten sonra memleketleri Mısır’a dönecekler.Eğer bir asilzade Hatti memleketinden kaçarsa böyle bir adam Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea Maşeşa Mai Amana’ya iltica ederse vazifesini yerine getirmek için, ister Hatti memleketi Kralı Hattuşili’ye ait olsun, ister ayrı bir şehre ait olsun, onu yakalayacak ve onu Hatti Kralı, Büyük Kral Hattuşili’ye iade edecektir.Eğer bir asilzade Mısır memleketi Büyük Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana’dan kaçarsa ve böyle birisi Hatti memleketine, Hatti memleketi Kralı Büyük Kral Hattuşili’ye gelirse onu yakalayacak, kardeşi Mısır memleketi Kralı Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana’ya iade edecektir.Eğer bir adam veya iki üç adam Hatti memleketinden kaçarsa, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai Amana’ya gelirse Mısır memleketi Kralı Büyük Kral onları yakalayacak ve kardeşi Hattuşili’ye iade edecek. Mısır Kralı ve Hatti Kralı kardeştirler, bu sebepten onları bu kabahatleri için şiddetle cezalandırmasınlar, onların gözlerinden yaş akmasın, bu şahıslardan karıları ve çocuklarından intikam alınmasın.MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE ÇORUM Çorum’da Milli Mücadele hareketi üç bölüm halinde açıklanabilir.19 Mayıs 1919’ dan Önce Çorumİttihat ve Terakki Partisinin kökü olan Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin kurulmasında Çorum’lu Doktor Mustafa Cantekin’in büyük rolü olmuştur. Çorum’da İttihat ve Terakki Partisinin kurulmasında Edebiyat öğretmeni Münüf Kemal, Yüzbaşı Selahattin öncülük etmişlerdir.I.Dünya Savaşından önce meydana gelen genel karışıklık Çorum’da da görülmüş Hürriyet ve İtilafçılar Avukat Kamil ve Avukat Sabit öncülüğünde faaliyete geçmişlerdir. Bu zamanda İttihat ve Terakki Partisi dağılmıştır.19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920’ye Kadar Geçen OlaylarGazi Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı sırada ülkenin içinde bulunduğu karışıklık ortamı Çorum’da da yaşanmaktaydı. Bu zamanda Çorum Ankara’ya bağlı bir sancaktır. Bu sancağın yönetiminde Ankara Valisi olan Muhiddin Paşa’ya bağlı Samih Fethi bulunmaktaydı. Padişah taraftarı olan bu kişiler Milli Mücadele hareketine cephe almışlardı. Atatürk, Ali Fuat Cebesoy’u görüşmek üzere Havza’ ya davet etti.Ali Fuat Cebesoy, Sungurlu - Çorum - Merzifon yolunu uygun görerek 16-17 Haziran’ da Çorum’a gelmiş ve burada misafir olmuştur. Onu takip ederek Çorum’a gelen Ankara Valisi Muhiddin Paşa, Muhtasarrıf Samih Fethiyle görüşerek Ali Fuat Cebesoy’u tutuklamak istemiş ancak başarılı olamamıştır.Atatürk Erzurum Kongresini yaptıktan sonra, kongre yapmak üzere Sivas’a geldiği sırada, Çorum’da bulunan Samih Fethi bir takım engellemeler yapmak istemişse de başarı gösterememiştir. Çorum Sancağından Sivas Kongresine katılmak üzere, Mehmet Tevfik Efendiyle Çorum Lisesi Fransızc a Öğretmeni olan Dursun Bey temsilci olarak gönderilmiştir.Cumhuriyetin İlanına Kadar Çorum’da Geçen Olayların Ana HatlarıGazi Mustafa Kemal’ in her sancaktan beş kişi seçilmesine dair genelgesine uyularak Çorum’dan seçilen beş kişi, ilk T.B.M.M.’ ni kurmak üzere Ankara’ya gönderildiler. Bu sırada Çorum’a Mutasarrıf Vekili olarak Haymana Kaymakamı Cemal Bey atanmış ve Çorum’a gelişinden bir gün sonra Ankara’da T.B.M.M. açılmıştır.Milli Mücadele hareketinin başlangıcı ve en zor zamanında Çorum bir taraftan Çapanoğullarının, öte yandan Pontusçuların tehdidi altında bulunuyordu. Çorum halkının Milli Mücadele hareketine bağlılığı sayesinde, Çapanoğulları isyanı daha fazla genişlemeden söndürülmüştür.Çorum Milli Mücadelede en çok şehit veren illerden olup, merkez ve ilçelerinden İstiklal Savaşına katılan 1510 kişi İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır.ÇORUM’DA İKİ-ÜÇYÜZ SENE EVVELE AİT BAZI OLAĞAN ÜSTÜ HADİSELERHicri 960-1247 seneleri zarfında Çorum’a ait ve olağan üstü sayılan bazı hal ve hadiseleri not olarak aşağıya naklediyorum. Bunlar, bir yazma tarih kitabından alınmıştır. Bu kitap III. Selim devrine kadar umumi malumatı muhtevidir. Kitabın başındaki mukaddimeye nazaran Yusuf Bin Abdullatif’in Şeccetuul-Ahbar isimli olduğu anlaşılmaktadır. Naklettiğim notlar kitabın son dört sahifesine muhtelif kalemlere sıra gözetmeksizin dercedilmiş haldedir ve oldukça itina ile yazılmış olduğu görülmektedir.Bu kitabı bana Yaşar Leblebicioğlu göstermiştir ki babası merhum Ragıp efendinin kitapları arasında bulunmuştur.Notlar:1-1127 tarihinde Revkır namında ben şahim deyü bir emir namına bir kimse huruç edip karyelerde Mecidözü kazasında şahlık iddia eden namezhep olan melunun üzerinde Çorum paşası ile Çorum ahalisi üzerine çıkıp beş on ademimizi şehit ettiler. Sonra Sarı Mustafa namında bir yiğit gidip bieyyi hal bulup venk edip ol melunu tevabii ile başların kesip Çorum’a getürdü.2-Nefsi Çorum’da vaki olan zelzele mahi cemazilahrinin oltıncı gecesi Pazar gecesi idi. Çarşı, Pazar, yapı, mescitler ve mescitler haraboldu tarih 986 hışmı ilahi.3-Nefsi Çorum Kalesine mübaşeret(Başlandı) olundu sene 9604-1104 senesinde mahi seferin 18. gecesi Leylei Çarşamba idi. Bir azim zerzele olmuştur ki nice şehirler karyeler harap olmuştur. Fi 18 şehri seferülhayır lisene erbeamie ve elf vakitler de beynel işaiyeyn idi.5-Nefsi Çorum’da 1136 senesinde mahi cemazilevvelinin 28. Çarşamba sabah yeri ağırırken Sivas mütesellimi olan Rişvan oğlu 200 miktarı atlı ile dere bağ semtine gelip bir bölük yayan adam irsal edip Baki efendinin odasında gafilin yatarken mamalizade Ömer paşayı kurşun ile pencereden vurup sonrada boğazlamışlardı. Gaflet olunmıya sene 1136 fi 28 ca.6-Nefsi Çorum’da 1202 senesinde mahi Receb’in 20. günü Çarşamba günü idi. Kanunisaninin 28. günü ziyade mübalağa ile yel esüp evlerin pencerelerinden içeri kar topu tolu oldu. Dükkanların dahi içleri doldu. Ve duvarlar yıkıldı. Irkat ile kar çektirdiler. Pir tekkesi yanında sokaklarda kar duvar boyunca oldu. Bir kişi dahi ahır deliğinden çıkmışta evinin kapısını güçlükle açmış, yel bir gün bir gece esdi. Allahuazimuşşan son encamın hayır eyliyeamin.Sene 1142 fi 30.7-Nefsi Çorum’da vaki yeni Hamam binasına mübaşeret(Başlandığı) olduğufişehir zilkade sene 981.8-1124 senesinde mahi cemazilevvelin ikinci günü mayısın 27. günü yevmi Çarşamba dağlara kar yağmıştır.9-1142 senesinde mahi zilkadenin 26. günü haziran ibtidasında isneyn günü ikindiye yakın karye seray ile karye-i çoluş mabeyninde(arasında) Çorum ehallileri(ahalileri) miyri bayraklariyle cenk edip Çorum ehaliler bozulmuştur ki adem öldü.Çorumlu’da 30-40 kadar dahi adem yaralanmamıştır. Nice tüfenk ve eşya aldılar. Milli bayrakları Çorum’ludan gaflet olunmıya.10- Serasker Ali Paşa Çorum’a geldi. Sene 1159 fi 29 cem. Yevmi Cuma

İlçelerimiz



.OSMANCIK.DODURGA.LAÇİN.İSKİLİP.OĞUZLAR.BAYAT.MECİTÖZÜ.UĞURLUDAĞ.ALACA.SUNGURLU.ORTAKÖY.BOĞAZKALE

Uğurludağ


















İlçenin Tarihi
İlçenin ilk ismi Kızılören’dir. 1929 yılında nahiye yapılmış ve İskilip İlçesine bağlanmıştır. 1954 yılında arkasındaki Urlu Dağına izafeten Uğurludağ adını almış, 1969 yılında belediye, 1987 yılında ilçe kuruluşu gerçekleşmiştir.
Coğrafi yapısı
İlçenin yüzölçümü 596 km², rakımı 775 m., Çorum’ a uzaklığı 66 km.’dir,
İlçede İç Anadolu Bölgesi iklimi vardır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır. Yıllık ortalama yağış miktarı 450 mm’dir.
İdari Yapısı Ve Nüfus Durumu
İlçe’de 19 köy bulunmaktadır.
İlçenin nüfusu 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre İlçe merkezinde 7.648, köylerde 8.617 olmak üzere toplam 16.265’dir.

Ekonomik Ve Sosyal Durumu

İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. 37.458 ha. olan İlçe alanının 19.163 ha. nı tarımsal alan oluşturmaktadır. Belli başlı tarımsal ürünler; buğday, arpa, mercimek, nohut, ayçiçeği, şekerpancarı, soğan ve pirinçdir.
İlçede 8.050 adet büyükbaş, 8.970 küçükbaş hayvan bulunmaktadır.
İlçe merkezinde ve İlçe’ye bağlı 4 köyde içme suyu yetersizdir. Köyler içme sularını grup sularından ve müstakil sondaj kuyularından karşılamaktadır. Merkezde mevcut kanalizasyon yetersiz olup, ikmali için çalışmalar devam etmektedir. İlçenin (7 köy) 33 km.si asfalt, (12 köy) 104 km. stabilize, (1 ünite) 17 km. tesviye olmak üzere toplam yol uzunluğu 154 km.dir. Köylerin kanalizasyonu bulunmamakta olup, bir kısım köylerde ikmal çalışmaları yapılmaktadır.

Eğitim, Kültür ve Sağlık Durumu

İlçede bir çok programlı lise, merkezde üç, köylerde üç olmak üzere altı bağımsız ilköğretim okulu, 15 birleştirilmiş sınıflı ilköğretim okulu bulunmaktadır. Bu okullarda ilçe merkezinde 924, köylerde 1237 olmak üzere toplam 2161 öğrenci okumaktadır.
İlçe merkezinde kapalı spor salonu inşaatı devam etmektedir.
İlçe merkezinde 30 yataklı Devlet Hastanesi İnşaatı tamamlanmış olup, çevre düzenlemesi yapılmaktadır.İlçe merkezinde ve Yeniyapan Köyünde birer sağlık ocağı bulunmaktadır.

Sungurlu













İlçenin Tarihi

İlçede ilk yerleşmeler Kalkotik (taş ) dönemde (M.Ö. 5000) olmuş, daha sonraki çağlarda Hititler, Frigler, Galatlar ve Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde kalmıştır.
İlçe 1864 yılında Yozgat sancağına bağlanmış, İlçe Merkezi 1866 yılında Belediye olmuştur. 1924 yılında Çorum’ a bağlanmıştır.

Coğrafi Yapısı

İlçenin yüzölçümü 2.557 km², rakımı 780 metre, Çorum’a uzaklığı 72 km’ dir.
İlçe de karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Yıllık yağış miktarı 438,1 mm.’dir.

İdari Yapısı ve Nüfus Durumu

İlçenin 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre nüfusu, merkezde 35.397, kasaba ve köylerde 45.443 olmak üzere toplam 80.840 ‘dır.
İlçeye bağlı altı belde (Arifegazili, Demirşeyh, Kaledere, Tuğlu, Yörüklü, Kavşut) , 101 Köy, altı mezra bulunmaktadır.

Ekonomik ve Sosyal Durumu

İlçenin Karadeniz Bölgesini, İç Anadolu, Akdeniz ve Ege Bölgeleriyle bağlantısını sağlayan yol üzerinde bulunması, ticari canlılığın oluşmasını sağlamıştır.
İlçe ekonomisi tarım, hayvancılık ve ticarete dayanmaktadır. Tarım alanı 134.654 ha. olup, bunun 11.548 Hektarında sulu tarım yapılmaktadır. Belli başlı tarımsal ürünler; buğday, arpa, yulaf, mercimek, nohut, kuru fasulye, şeker pancarı, ayçiçeği, ıspanak, karpuz, kavun, beyaz lahana, kuru soğandır. İlçede büyükbaş hayvan sayısı 16.866, küçükbaş hayvan sayısı 19.470’ dir.
İlçe merkezinde içme suyu bugün için yeterli ise de; Kapılıkaya Barajından içme suyu getirme çalışmaları devam etmektedir. Köylerde içme suyu yetersizdir. Merkezde mevcut kanalizasyon yetersiz olup, inşaatı devam etmektedir. 268 km’si asfalt olmak üzere toplam yol uzunluğu 723 km’dir
Eğitim, Kültür ve Sağlık Durumu

İlçede, bir YİBO, altı lise, 64 Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okulu, bir Anaokulu, merkezde 15 ve Köylerde 14 olmak üzere toplam 93 ilköğretim okulunda eğitim öğretime devam edilmektedir. Bu okullarda toplam 15.226 öğrenci okumaktadır.
İlçe merkezinde 1.500 kişilik tribüne sahip kapalı spor salonu ve 300 kişilik tribüne sahip futbol sahası bulunmaktadır.
İlçe merkezinde 100 yataklı Devlet Hastanesi, Merkezde üç adet, Arifegazili, Demirşeyh, Kaledere, Kavşut, Yörüklü, Tuğlu, Beldelerinde, Akpınar, Alembeyli, Aşağı Fındıklı, Büyük İncesu, Salman, köylerde birer olmak üzere toplam 14 adet Sağlık Ocağı bulunmaktadır.













Osmancık


















İlçenin Tarihi
Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerini batıya bağlayan yol üzerinde bulunan Osmancık 1075 yılında Türk egemenliğine girmiştir. Bu tarihten sonra Oğuzların Alayunt’lu boyundan Sorgun Oymağı Beyi Şerafettin Osman Gazi bölgeye emir olarak atanınca, kendi oymağının adını buraya vermiş ve kentin Eflanos olan ismi Sorgun olarak da anılmıştır. Şerafettin Osman Gazi Osmancık’ta oturmuş, buradan İskilip , Hacıhamza ve Çorum havalisini yönetmiştir. 1177 yılında Danişment’lilerin yıkılmasından sonra Osmancık, Anadolu Selçuklu Devleti’ nin yönetimine geçmiştir.
1423 yılında Amasya’ya , 1596 yılında Çorum Sancağına, 1864 yılında yeniden Amasya’ ya bağlanmış, 1924 yılında Çorum İli’ nin ilçesi olmuştur.

Coğrafi Yapısı

İlçe rakımı 430 m., yüzölçümü 1.187 km², Çorum’a uzaklığı 59 km. dir.
Arazi yapısına metaformik ve volkanik kütleler hakimdir. Ayrıca tortul kütlelere de rastlanmaktadır. Üçüncü zamanın en önemli kütlelerinden olan jips kireç taşı ve kaya tuzu yataklarıyla, karbon miktarı % 5 oranına kadar yükselen zengin linyit yataklarına rastlanmaktadır. Yaylabaşı ve Kumbaba köyleri linyit bakımından zengindir ve özel işletmeler linyit üretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak Osmancık, jeolojik yapısı nedeniyle “Kuzey Anadolu Fay Hattı” üzerinde olduğundan 1.derecede deprem kuşağında yer almaktadır.
İlçenin en önemli vadisi Kızılırmak Vadisidir. Çok verimli olan bu vadi boyunca irili ufaklı tepeler ve dağlar , Kızılırmak’a paralel olarak uzanır.Bu dağların en önemlileri Çal ve Ada dağlarıdır. Çal Dağlarının en yüksek tepesi “Büyük Çal” 1.750 metre,. Adadağ serisinin en yüksek tepesi Dedeçal 1.770 metre’dir. Osmancık’ı çevreleyen dağların en yükseği 1.864 m. ile İnegöl dağıdır
İç Anadolu ve Karadeniz arasında geçiş iklimi olduğundan ılıman iklim yapısına sahiptir. Genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlıdır. İlkbahar ve sonbahar uzun sürer. Yağışlar genellikle ilkbaharda görülür. Yıllık ortalama yağış miktarı 368,1 mm. dir.
Osmancık oldukça zengin bir akarsular ağına sahiptir. Bu ağın en büyük akarsuyu Kızılırmak’tır. Bu nehrin İlçe hudutları içindeki uzunluğu 80 km.dir. Osmancık’ a girmeden ve girdikten sonraki toprak yapısı nedeniyle rengi kızıl , yer yer kirli sarıdır. Kızılırmak’a karışan diğer akarsular Kavşak Çayı, İncesu Deresi, Karalar ve Yukarızeytin dereleridir.
Bitki örtüsü dağlık bölgelerde çam, meşe ve ardıç ormanları, bunların dışında kalan yerlerde ise stepler şeklindedir.

İdari Yapısı Ve Nüfus Durumu

İlçenin 2000 Genel Nüfus Sayımına göre nüfusu; İlçe merkezinde 28.423, kasaba ve köylerde 25.335 olmak üzere toplam 53.758' dir. İlçeye bağlı bir belde (Başpınar Beldesi), 54 köy bulunmaktadır.


Ekonomik ve Sosyal Durum
İlçe, İstanbul’ u Samsun ve Trabzon’ a bağlayan E-80 karayolu yapılıncaya kadar küçük bir Anadolu kasabası olarak kalmıştır. 1991 yılında yolun bitirilmesi ile birlikte ticaret canlanmış, nüfus artmıştır.
Osmancık’ta asıl gelişme sanayi sektöründe görülmektedir. Çorum yolu kavşağının iki kıyısında yer alan beş kiremit ve yedi tuğla fabrikasında 1500 işçi çalışmakta, yılda 35.000.000.000. adet kiremit 140.000.000.000 adet tuğla üretimi gerçekleştirilmektedir.
2001 yılında faaliyete geçen 650 işçi kapasiteli Tekstil fabrikasından ABD ve Avrupa ülkelerine hazır giyim mamulleri ihraç etmektedir.
Tarım alanı 27.812 ha. dır. Çeltik üretimi en önemli gelir kaynağıdır. 1998 yılında 7.000 ton olan çeltik rekoltesi 2002 yılında 19.200 tona yükseltilmiştir.
Çeltik dışında ekimi yapılan diğer önemli ürünler buğday, şekerpancarı ve haşhaştır. 17.320 adet büyükbaş, 20.000 adet küçükbaş hayvan bulunmaktadır.
İki adet süt ve süt ürünleri fabrikası ve altı adet çeltik fabrikası faaliyet göstermektedir.
İlçe Merkezinde içme suyu yeterli olmayıp, 14 köyde ise yeni içme suyu kaynakları gerekmektedir. Merkezde mevcut kanalizasyon yetersizdir. 24 köy yolu Asfalt, 30 köyün yolu stabilizedir. Asfalt köy yollarının toplamı 90 km.dir. 12 köyün kanalizasyonu mevcuttur.
Eğitim Kültür ve Sağlık
İlçe merkezi ve köylerde, bir genel lise, bir Anadolu Lisesi, bir Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi, bir imam – hatip lisesi, bir sağlık meslek lisesi, 54 ilköğretim okulu ve bir YİBO bulunmaktadır. Bu okullarda; ilköğretimde 6.690, orta öğretimde 1.539, anasınıfı ve anaokullarında 89 öğrenci, olmak üzere toplam 8.318 öğrenci öğrenim görmektedir. Yedi ana sınıfından ikisi Akören ve Öbektaş köylerindedir.
İlçe Merkezinde 450 kişilik kapalı spor salonu ve 300 kişilik kapalı tribüne sahip futbol sahası vardır.
İlçede 100 yataklı Devlet Hastanesi, 25 yataklı SSK Hastanesi, İlçe merkezinde iki, Başpınar Beldesinde, Akören, Ardıç, Kamil, Karalargüney köylerinde birer adet sağlık ocağı bulunmaktadır.

Ortaköy














İlçenin Tarihi
İlçe toprakları eski devirlerden bu yana yerleşim yeri olduğu Hitit ve Roma dönemlerine ait kalıntıların bulunmasından anlaşılmaktadır. Ortaasya’dan buraya gelen Türkler kabile halinde, Pınarköy ve Asraköy mevkiileriyle Ortaköy’e yerleşmişlerdir. Daha sonra Asraköy ile Pınarköy, Ortaköy ile birleşerek şimdiki Ortaköy meydana gelmiştir. 1959 yılında ilçe olmuştur.

Coğrafi Yapısı
Ortaköy Çorum’a 57 km. mesafede, yüzölçümü 238 km²’dir. İlçede genellikle karasal iklim özellikleri görülmektedir. Yıllık yağış miktarı 409,5 mm.dir.

İdari Yapısı ve Nüfus Durumu

İlçenin 2000 yılı Genel Nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusu, merkezde 3.349, belde ve köylerde 8.471 olup, İlçe’nin toplam nüfusu 11.820’dir.

Ekonomik ve Sosyal Durum
İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarım arazisi 14.560 ha. dır. Bunun % 6 sulanabilir, % 94 kuraktır. Belli başlı tarım ürünleri ; buğday, arpa, nohut, şekerpancarı, mercimek, çeltik, haşhaşdır. İlçede büyükbaş hayvan sayısı 5.845, küçükbaş hayvan sayısı ise, 5.230 dur. Bir adet sulama göleti mevcuttur. İlçe sınırları içerisinden geçen Yeşilırmak ’ ın bir kolu olan Çekerek Irmağından İncesu, Aşdağul ve Senemoğlu köyleri bu akarsudan faydalanmaktadır. Ayrıca Aşdağul beldesinde sulama amaçlı belediyenin ve şahısların sondaj kuyuları mevcuttur.
Yukarıkuyucak ve Asar köyleri dışındaki bütün köy yolları asfalttır. Bir köyde kanalizasyon vardır. Köylerin hepsinde su şebekesi mevcutsa da ancak, yaz mevsiminde içme suyu sıkıntısı çekilmektedir.
Eğitim Kültür ve Sağlık
İlçede okuma-yazma oranı %91’ dir. Bir adet genel lise, 1 adet YİBO (Yatılı Bölge İlköğretim Okulu), 4 adet ilköğretim okulu, 11 adet birleştirilmiş sınıflı ilköğretim okulu mevcuttur. Bu okullarda toplam 1.720 öğrenci mevcuttur.
İlçenin İncesu Köyünde Çekerek ırmağının içerisinden geçtiği bir kanyon bulunmaktadır. Kanyon içerisinde kayalar üzerinde duvar kalıntıları , hatıl oyuklar ve merdiven basamakları görülmektedir.
İlçe merkezinde 30 yataklı Devlet Hastanesi, Aşdavul ve Karahacip Beldelerinde birer sağlık ocağı vardır.












 
Çorum